MEHMED FUAD KÖPRÜLÜ

MEHMED FUAD KÖPRÜLÜ

28/06/2025

          "Bir milletin edebiyatı, milli ruhu ve milli hayatı göstermek için en samimî bir ayna sayılabilir."

          Türk edebiyatı tarihçiliğinin ilmî kurucusu, Türkoloji’de yeni ufuklar açmış ilim otoritesi, edip, yazar, siyaset ve devlet adamı Mehmed Fuad Köprülü’yü vefatının sene-i devriyesinde rahmet ve saygıyla anıyoruz.

          Ekrem ERDEM
          Genel Başkan

 

          MEHMED FUAD KÖPRÜLÜ (1890-1966)

          4 Aralık 1890’da (21 Rebîülâhir 1308 - 22 Teşrînisâni 1306) İstanbul Sultanahmet’te Hâlid Ağa Konağı’nda dünyaya geldi. Doğum tarihinin 1888 (meselâ bk. Babinger, GOW, 403) veya 22 Kasım 1890 (meselâ bk. M. Zeki, Encyclopédie biographique de Turquie, 1928, s. 166; İnalcık, “Türkiye’de Osmanlı Araştırmaları: Türkiye’de Modern Tarihçiliğin Kurucuları”, s. 101) olarak gösterilmesi yanlıştır. Aile silsilesi onuncu kuşakta Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’ya ulaşır. Babası İsmâil Fâiz Bey, Bükreş sefiri Ahmed Ziyâ Bey’in oğlu ve Tanzimat ricâlinden beylikçi İsmâil Afif Bey’in torunudur. Annesi İslimye ulemâsından Ârif Hikmet Efendi’nin kızı Hatice Hanım’dır.

          Mehmed Fuad, Yerebatan semtinde bulunan Ayasofya Merkez Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra Mercan İdâdîsi’ne girdi. Burada gördüğü eğitimin son senesi Hüseyin Cahit’in (Yalçın) müdürlüğü zamanına rastlar. Erkenden şiire başlayan Mehmed Fuad’ın 1905 yılında Sultan Abdülhamid için yazdığı methiye basılan ilk şiiridir. Bu dönemde kaleme aldığı “Elhân-ı Mukaddeseden Bâyezid Câmi-i Şerifinde” başlıklı şiiri taşıdığı saf dinî duygularla dikkati çeker. Kendi ifadesine göre idâdîde ilk zamanlar riyâziyeye meraklı iken sonraları bunun yerini edebiyata ve ardından onun yanı sıra tarihe yönelen bir ilgi almıştı. 1907’de Mercan İdâdîsi’ni bitiren Köprülü, İstanbul Dârülfünunu’nun yeni bir düzen verilen şubeleri arasında muhtemelen baba mesleğiyle de ilgisi dolayısıyla Mekteb-i Hukuk’u seçti. Mekteb-i Hukuk’ta edebiyat meraklısı arkadaşları ile kurduğu dostluklar, zamanla genç neslin değişik tahsil kesimlerindeki başka istidatlarını da içine alan bir halka halinde genişleyerek Fecr-i Âtî topluluğu adını alacak edebî bir toplulukta bir araya gelmelerine zemin hazırladı. Mehmed Fuad, 1908 yılında Mehâsin mecmuasında yayımlanan şiirleriyle edebiyat dünyasına ilk adımlarını attı. Fecr-i Âtî topluluğunun 20 Mart 1909’da kuruluşunun resmen ilânından az önce birkaç makalesini basmış olan Servet-i Fünûn mecmuasının, 24 Şubat 1910’da Fecr-i Âtî Encümeni Edebîsi Beyannâmesi ile programını ve gerçekleştirmek istediği gayelerini ilân eden topluluğa sayfalarını tamamıyla açıp onun yayın organı haline gelmesi Mehmed Fuad’a kabiliyet ve meziyetlerini ortaya koyma imkânını verdi. Servet-i Fünûn mecmuası, artık yalnız şiir yazmakla kalmayıp hemen her haftaki nüshasına edebiyat, felsefe ve estetik konularını işleyen makaleler ve tenkit yazıları yetiştiren Köprülüzâde’nin fikrî açılımında mühim bir rol oynar.

          Fecr-i Âtî yıllarının öne çıkardığı bir diğer taraf onun sahip bulunduğu tenkidî zihniyet ve tenkit kabiliyetidir. Bütün ilmî hayatına hâkim olan bu nokta, Genç Kalemler mecmuasının ortaya attığı yeni lisan davasına karşı giriştiği polemikte çok daha belirginleşir. Yeni lisan hareketine karşı İstanbul basınında ilk polemiği başlatan Köprülü, hareketin adındaki garipsenen tarafa dokunup bunun yapma bir dil meydana getirme yolunda bir teşebbüs olduğu zannını uyandırdığına dikkat çekmiş, yazı dilinde geçen Arapça ve Farsça terkipleri tasfiyeye yönelik teklifleri dile müdahale olarak görmüş, estetik yönden bir yaklaşımla konuyu bilhassa nazım sahası planında ele alıp doğuracağı uygunsuzluk ve olumsuzluklar üzerinde durmuş, dilin müdahaleye gelmez bir varlık olduğu gerekçesinden hareketle yeni lisancıların tezini çürütmeye çalışmıştır. 1908’de Türk Derneği, 1911 yılı Ağustosunda Türk Yurdu Cemiyeti, 1912 Martında Türk Ocağı ve 1914 ilkbaharında Türk Bilgi Derneği’nin ortaya çıkışı ile müesseseleşen Türkçü görüş ve ülküyle Köprülü’nün buluşması geç olmadı. Ziya Gökalp’in büyük nüfuzuyla bu düşünceyi bir ideal olarak benimseyen iktidar partisi İttihat ve Terakkî çevresiyle yakın münasebet içine giren Mehmed Fuad, Maarif Nâzırı Emrullah Efendi’nin 1910’daki ilk maarif vekilliği sırasında lise öğretmeni olarak tayin edildi. 1912-1913 yılları Köprülü’nün fikrî hayatında bir geçiş ve dönüm noktasıdır. Genç Kalemler’in yeni lisan ve beraberinde yürüttüğü millî edebiyat tezine karşı giriştiği fikir mücadelesi ve Ziya Gökalp’le yakınlaşması onun zihniyet ve tutumunda Türkçü düşünüş istikametinde bir sarsıntı ve uyanış meydana getirdi. Esasen kendisi de yazı dilimizin bir sadeleşme süreci içine girmiş olduğunu kabul ediyor, ancak onun tabii gidişine müdahaleyi doğru bulmuyordu. Giriştiği tartışmanın aldığı seyir bir merhalede “Türklük ve Yeni Lisan” adlı yazısıyla millî duygularını kâğıda dökmeye vesile olurken aynı zamanda onun millî hedefe doğru bir mihver değiştirme arefesinde olduğunu gösteriyordu.

          1913 yılı sonlarında başlayan dârülfünun hocalığı ve özellikle 1914’ten itibaren gittikçe artan ilmî faaliyetleri Köprülü’nün şiirden ve şairlikten giderek uzaklaşmasına yol açtı. İkdam gazetesindeki savaş merkezli şiirleri ayrı tutulursa bir kısmı 1917-1918 yılları arasında Yeni Mecmua’da, bazıları da 1919’da Büyük Mecmua’da çıkan son manzumelerini M. F. rumuzuyla yayımlıyordu. Pedagojik amaçla nazma döküp bazılarını 1917’de Talebe Defteri dergisine verdiği “Nasreddin Hoca Hikâyeleri”ni 1918’de kitap haline getirdikten sonra nazımda kalemini sadece takma adlar altında neşrettiği mizahî tarzdaki manzumeler için kullanan Köprülü, bu defa da Fecr-i Âtî estetiğinden Türkçü cepheye geçmesi yüzünden görüş ve kanaatlerinde istikrarsızlıkla itham edilmekteydi (bu konuda bir örnek olarak bk. Raif Necdet, Hayât-ı Edebiyye, İstanbul 1922, s. 65).

          Fuad Köprülü, İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) dârülfünun rektörlüğüne seçildiğinde (1924) fakülte meclisinin kararı ile onun yerine Edebiyat Fakültesi dekanı oldu (İleri, nr. 2136, 30 Kânunusâni 1340). 1933 üniversite reformu sırasında ordinaryüslüğe yükseltilen Köprülü yeniden Edebiyat Fakültesi dekanlığına getirildi. II. Dünya Savaşı sonrasının memleket şartları Köprülü’yü aktif politikaya çekti. İlim adamı diye kendisinin memleketteki gidişata kayıtsız kalamayacağını ifade ederek tek parti ve şeflik zihniyetine karşı demokrasi mücadelesi içine giren Köprülü, 1935’ten bu yana mensubu bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili sıfatıyla üç arkadaşıyla birlikte verdiği “dörtlü takrir” ile mücadelenin kapısını açtı. Bu dört milletvekili 21 Eylül 1945’te partiden ihraç edildi. Köprülü 7 Ocak 1946’da siyasî hayata giren Demokrat Parti’nin dört kurucusundan biri oldu. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti iktidara gelince Dışişleri bakanı olan, bir ara başbakan yardımcılığı da yapan Köprülü’nün ilmî faaliyetten uzak kaldığı bu devrede Dışişleri bakanı ve hükümet üyesi sıfatıyla 1951 yılında İstanbul’da toplanan XXII. Milletlerarası Müsteşrikler Kongresi’nin gerçekleşmesi hususunda önemli hizmetleri oldu. Kongrenin açılış konuşmasında oryantalizmin siyasî ve dogmatik tesirler dışında tutması gereken yolu, Doğu ve Batı yakınlaşmasında yapabileceği hizmeti belirterek ona yeni hedefler gösterirken günümüzde değeri çok daha öne çıkan mühim mesajlar verdi (Fuad Köprülü, “XXII. Müsteşrikler Kongresinin Açış Nutku”, İTED, I, nr. 1-4, 1953, s. 39-42).

          İlim adamı mizacı politika hayatı ile kolay bağdaşamadığından, ayrıca iktidarın başlangıçtaki hedef ve vaadlerinden gittikçe sapmakta olduğunu gördüğünden Dışişleri bakanlığından istifa eden Köprülü (1956) 5 Temmuz 1957’de bazı arkadaşlarıyla birlikte partisinden de ayrıldı. 27 Mayıs İhtilâli’nin ardından 6-7 Eylül hadiseleri sebep gösterilerek 1960 yılı sonlarında tutuklanıp Yassıada’ya gönderildi. Devlet başkanına hitaben Amerikan üniversitelerindeki bazı ilim adamlarının imzalarının ortaklaşa yer aldığı bir mektupla (14 Ekim 1960) bu haksız ve yakışıksız tutum protesto edildi. Dört ay süren tutukluluğu beraatle neticelendi. Karşılaştığı bu kaba ve hoyrat muamele ile ruhen ve maddeten sarsılmış olan Köprülü, 18 Aralık 1961’de dava arkadaşlarıyla birlikte Yeni Demokrat Parti’yi kurarak son bir siyasî hamle daha yapmak istedi. Ancak partinin daha adından başlayarak hemen hemen her siyasî faaliyeti müdahaleye uğradığından siyasî hayattan çekilmeyi uygun gördü. İçine düştüğü kırgın ruh haliyle kitaplarına dönen Köprülü, 1962 yılında yeniden basılmasına ihtiyaç duyulan Türk Sazşâirleri’nin önceki neşrinde (1940) eksik kalmış ilk cildiyle birlikte tam ve yeni bir neşrini hazırladı; ayrıca geniş bir giriş kısmı düşündüğü, Nâmık Kemal’in Renan Müdafaanâmesi’nin yeni harfli metnini yayımladı. 1964 Ağustosunda kaleme aldığı “Orta Asya Türk Dervişliği Hakkında Bazı Notlar” ise (TM, XIV [1965], s. 259-262) onun son ilmî yazısı oldu. Köprülü, politikadan tamamen el çektiği günlerde eski harflerle basılan eser ve yazılarından bazılarının yeni baskılarını hazırlamakla meşgulken 15 Ekim 1965’te Ankara’da geçirdiği bir trafik kazasından sonra bakımındaki bazı hata ve ihmaller yüzünden ortaya çıkan komplikasyonlar neticesinde nakledildiği İstanbul Baltalimanı Hastahanesi’nde 28 Haziran 1966’da vefat etti. 1 Temmuz Cuma günü İstanbul Üniversitesi merkez binasında sade bir törenin ardından doğduğu evin pek yakınında atalarının yattığı Köprülüler Türbesi’nde toprağa verildi.

 

          Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi

Galeri